1965-71 – KARL MARKS’IN ÖZEL DÜNYASI

KARL MARKS’IN ÖZEL DÜNYASI – Karl Marks’ın Özel Dünyası, Kıvılcımlı’nın 1965 yılında Tarihsel Maddecilik Yayınlarını kurup eserlerini yayınlamaya başladığı zaman yayınladığı 4. Kitap. Zaten kıvılcımlı her üç yayınevi girişiminde de ( Marksizm Kütüphanesi Yayınevi, 1965 Tarihsel Maddecilik ve 1970 yine Tarihsel Maddecilik) Marks ve Engels ustalara değmeden yayıncılığı sürdürmemiş. 1966 yılında Karl Marks’ın Özel Dünyası’nı yayınlarken şöyle yazmış önsözde: “Şu etüdün özetini 1935 yılı Marksizm Bibliyoteği serisinde “MARKS-ENGELS: HAYATLARI” adıyla yayınlamıştık. Basılandan elimizde tek nüsha yok. Geniş el yazmasının ancak kılıç artıkları kalmış. Gene hepsini bir arada çıkaramıyoruz. Marks’ı, böyle Engels’ten ve aksiyonundan ayırarak verdiğimiz için üzülerek özür dileriz.Engels’in özel kişiliğini ayrı bir kitapta vereceğiz. Marks’la Engels’in buluştukları günden beri, ölümün dahi ayıramadığı birlik davranışlarını ayrı bir kitapta anlatacağız.” (s. 15)Nitekim 1970 yılında Marks-Engels hayatları kitapçığını yeniden yayınlarken,” Gerçi ‘Tarihsel Maddecilik Yayınları’ ayrıca: ‘Karl Marx’ın Özel Dünyası’ kitabını çıkardı. Marks için daha genişçe ayrıntı isteyenler oraya bakabilirler” diyerek bu kitabına gönderme yapıyor.Burada “Engels’in özel kişiliğini ayrı bir kitapta vereceğiz.” Diyor ama ne yazık ki Engels’le ilgili bir özel çalışmasına rastlayamadık. Hollanda’daki arşivde “açılmamış tomarlar”da varsa bilemeyiz. “Geniş el yazmasından ancak kılıç artıkları kalmış” da dediğine göre, varsa böyle bir çalışmayı bulup çıkarmak görevini de yüklüyor bizlere.Neyi anlatacak bu kitapta bize Kıvılcımlı? Nasıl bir Karl Marks tanıtımıyla karşı karşıya olacağız? Cevabı açık:“Yapma, yakıştırma olmayan her insan gibi, Marks’ın da hayatı en uç zıtlıkların birleşimi içinde ahenkleşmiştir. Vücut maddesinin kalınlığı ve kabalığı ile ruh yapısının inceliği ve gönül yufkalığı, aksiyon hayatının sertliği ile aile hayatının yumuşaklığı, hareket arkadaşlığının keskinliği ile özel arkadaşlığının uysallığı, eğlencede en çocuksu coşkun babacanlığı ile çalışırken öldüresiye serinkanlı affetmez titizliği ve ilh., ve ilh., birbirleriyle inanılmaz kertede zıt, bir araya gelemez sanılan kutuplardır. O aşırıca zıt kutupların hepsi içten içe kaynaşınca, Marks insanın derin, geniş, yüce dünyası belirir. Biz bu kitapta Marks’ın doktrinini değil, o iç dünyasını vermeye çalışacağız.” (s. 16)Marks’ın tipini, yetişme ve çalışma şartlarını, ailesini ve kökenini özetle anlatarak tanıtır bize:“Marks, ortadan boyu, gürbüz gövdesine egemen olan kudretli başı ile kendisini her görene heybetini dayatıyordu. Hele, simsiyah parlak gözleri, zifiri kara sık saçı, sakalı ile o acayip haşmetli başı ve dostları arasında olduğu gibi evinde de kendisine “Mohr” (Mağribî: Arap) lakabını kazandıran o Afrika’nın ırak kıyılarından gelmiş havarileri andırır koyu zeytin rengi, Marks’ı, bir kez bile gören herkes için bir daha unutulmaz kılıyordu.(J.D.D. Karl Marks s. 21,22)” (s. 19)Fizik olarak güçlü olmanın ötesinde asıl çalışma azminin güçlülüğü ile bilinmekte. Onu çalışma sırasında gözlemleyen damadı Paul Lafargue şunları aktarıyor kitap:“Marks’ın bütün yoksulluklar ve üzüntüler içinde gösterdiği o yaman çalışma gücü, şaşılacak şeydi. İnsanın kanını kurutan bu çeşit hayata ve o yıpratıcı zihin işine dayanabilmesi için Marks’ın olağanüstü güçlü olması gerekiyordu. Gerçekte de adamakıllı kuvvetliydi. Boyu ortadan yüksek omuzları geniş, göğsü çok gelişkin ve yahudi ırkında sık görüldüğü gibi, bacaklarına nisbetle gövdesi biraz daha uzunduysa bile, kollarıyla bacakları epey mütenasipti. Gençliğinde spor yapmış olsaydı, olağanüstü güçlüleşecekti. Onun hiç şaşmaksızın yaptığı biricik idman yürümekti. En ufak bir yorgunluk duymadan, çene çalarak ve sigara içerek saatlerce yol teper, yahut tepelere tırmanabilirdi.” (Lafargue, Karl Marks, Souvenir Personnels)” (s. 21)Marks’ın Kadın ve Aile üzerine görüşleri son derece açık bir biçimde Engels’le birlikte yazdıkları Komünist Manifest’te yazılmıştı. Kıvılcımlı bu görüşleri de ayrı bir başlık altında özetler:“Marks, örnek sayılacak kertede tutkun ve babacan bir aile başkanı idi. Sosyalistlerin, sözde aileyi ortadan kaldıracakları yalanı üzerine MANİFEST’te önce şu uyarıyı yaptı:“’Ailenin ortadan kaldırılması, ha! En köktenci dav­rananlar bile sosyalistlerin o yadırgı niyetlerine içerliyorlar… Şimdiki aile, yani burjuva ailesi neyin üzerine yaslanıyor? Sermayenin, özel kârın üzerine.’“Sonra, bu ar değil, kâr temeli üzerine kurulu burjuva aile sistemi yüzünden ‘proleterlerin ailesizlikleri ile fuhuşun’ ortaya çıktığını açıkladı. Marks’a göre, sosyalistlerin amaçları: 1) Aileyi değil, insan etinin çıkarla satılmasını, fuhuşu ortadan kaldırmaktır; genelevle aile yan yana nasıl yaşar? 2) Sosyalizmde evlenme bir ticaret, alışveriş metası olmaktan çıkarılmalıdır; sevginin yerini çıkarcılık nasıl tutar? 3) Sosyalizm insanları ailesiz bırakmaz, tam tersine, geçim zoruyla ailesiz kalmış emekçileri aileye kavuşturur. Sosyalizmde kadının orta malı olacağını anırmaktan utanmayanlara karşı Marks’ın sözü kestirmedir:“Şurası kendiliğinden anlaşılıveriyor: Şimdiki (kapitalistçe) üretim münasebetlerinin ortadan kalkmasıyla birlikte, o münasebetlerden çıkagelen şey, yani kadının orta malı oluşu keyfiyeti, yani resmi ve gayriresmi kerhanecilik (fuhuş) de ortadan kalkmış olacaktır.“Bu teoriyi koyan Marks, pratikte, sonuna değin kendi aile anlayışına uygun yaşamayı bildi. O, ömrünü ülküsüne adamıştı.” (s. 29)Eşi Jenny onun hayatında çok önemli bir yer tutardı. Bir baron kızı olmasına karşın Marks’ın yoksul ve çileli hayatına metanetle katlanmıştır. Engels Jenny Marks’ın mezarı başında yaptığı konuşmada:“Jenny Marks, kocasının alınyazısına, çalışmalarına, döğüşmelerine yalnız katlanmakla kalmadı, en bütün anlayışla, en sıcak hırsla katılmayı da bildi. Brüksel’de çıkan karışıklıklar üzerine, yalnız Marks değil, karısı da yok yere zindana atıldı… Jenny Marks, iki oğlunu, bir kızını öldüren maddi ıstıraplara katlandı. Dünyada en büyük mutluluğu başkalarını mutlu kılmakta bulan bir tek kadın varsa, o da Jenny’dir.”  (s. 33)Diyerek saygısını belirtir.Marks çocukları için de iyi bir babaydı. Evlilik hayatında altı çocuğu olmuş, iki oğlu ve bir kızı küçük yaşlarda ölmüşlerdi. Manifest’in çocuklarla ilgili bölümünde şunları yazar Marks:“Siz, bizi çocuğun ana-babaca sömürülmesini ortadan kaldırmakla mı suçluyorsunuz? Evet, işte o suçu biz işliyoruz.” (s. 33)Özel yaşamı ve ortamı bir yana, Marks’ın çalışması ölümcül bir tempodur. Misyonunun farkındadır ve o misyona uygun tempoda çalışmalarını sürdürür:“Marks, insanlığın 7 bin yıllık kültür BİRİKİŞ’ine: Bilimde ve dünya görüşünde en kesin sıçramayı, en kurtarıcı DEVRİM’i yaptırdı… Ne türlü bir çalışmayla?“Marks’ın çalışırken davranışı: Nesi var, nesi yoksa her şeyini bu uğurda vermek, her ne pahasına olursa olsun, teoriyi pratikle birleştirmek, hareketin ve dünyanın geleceğine önceden görüşüyle atılmaktır.”( s. 45) Marks bu çalışmalarında bizlere Marksist metot denen bir yolk bırakmıştır. Çünkü kendisi de araştırmalarını:“Marks’ın araştırırken tuttuğu yol şudur: Olayları ve konuları çok yanlı, bütünü ve derinliği ile ele alıp, önce gerçekliğin ayrıntılarından genel kanunlara çıkar; sonra genel kanunların tarih maddesi içinde uygulanışına iner ve diyalektiği iyice geliştirir.” (s. 55) biçimde yapardı. Karakteri:Marks’ın karakterinde üç büyük eğilim ağır basar.1- İnsancıllık,2- Yüze vuramamak,3- Dürüstlük.İnsancıllık Marks’ın en göze çarpan özelliğidir:“Homo sum.. İnsanım.. insancıl olan hiçbir şey bana yabancı kalamaz!” Marks’ın en sevdiği tiryaki sözü, bu Latince mısraydı. İnsancıl olan hiçbir şeyin Marks’a yabancı kalmadığı her davranışında okunur. Yerine ve adamına göre Marks, kimi kahredici bir belâ, kimi göz yaşartıcı bir şefkattir. (s. 79) Hastalık ve ölüm: “Marks’ın kendisi, ırkını sık sık ezen bir gizli diyabet kurbanına çok benzer. Bitmez tükenmez hazım güçlükleri, ardı arası kesilmez kançıbanları, şirpençeler, en sonunda patlak veren karaciğer yetersizliği vb. başka şeye bağlanamaz.” (s. 125)Nihayet 14 Mart 1883 günü ölür. 17 Mart günü gömülürken büyük yoldaşı Engels şunları söyler:“14 Mart günü öğleden sonra üçe çeyrek kala, düşünücülerin en büyüğü düşünmekten kaldı. İki dakikacık yalnız bırakılmıştı. Yanına varınca onu koltuğunda tatlı tatl, ama her gün için uyur bulduk. “Avrupa ve Amerika mücahit işçi sınıfının bu adamla birlikte yitirdiği şey, tarihsel bilimin bu adamda yitirdiği şey, ölçülemeyecek kadar büyüktür. Bu dev dövüşçünün ölümüyle açılan boşluk, kendini duyurmakta gecikmeyecektir.” (s. 133)