TARİH DEVRİM SOSYALİZM IŞIĞINDA İLKEL SOSYALİZMDEN KAPİTALİZME İLK GEÇİŞ: İNGİLTERE İlk geçiş: İngiltere kitabı Kıvılcımlı’nın yaşamı boyunca geliştirmeye çalıştığı Tarih Tezi’nin, İlkel Sosyalizm döneminden Kapitalizme geçen İngiltere örneğinde somutlanmasıdır. Zaten 1965 yılında Tarih Devrim sosyalizm eserinin hemen arkasından yayınlanmıştır. Aynı Tez’in başka bir somutlaması olan İlkel Sosyalizm’den Kapitalizme Son Geçiş: Japonya eseri Kıvılcımlı’nın ölümünden çok sonra yayınlanabilmiştir.İngiltere kitabı öncelikle Kapitalizme geçiş karakteristiklerini inceleyerek başlar:“Biliyoruz, antika tarihte KENT’in eşit ve hür küçük üretmenleri mülksüzleşince çoğu köle oldular. Nasıl oldu da Batı ortaçağı sonunda köleler serf oldular, serfler kendi yarım köleliklerini ve işledikleri köle toprakları azatlılaştırarak, yeniden hür küçük üretmen oldular, sonra bunlar da mülksüzleşince yeniden köleliğe dönmeyip, çoğu HÜR İŞÇİ sınıfı, azıcığı MODERN KAPİTALİST haline geldiler. Bunu aşağıda araştıracağız. Şimdilik tek hakikat şudur: Batı ortaçağı sonunda yeniden HÜR KÜÇÜK ÜRETMEN olan kimselerden çoğunun mülkleri (meşru, gayrimeşru yollarla) ellerinden alınarak İLK SERMAYE yapıldı; küçük üretmenlerse HÜR İŞÇİ oldular. Onun için, kapitalizm yalnız sarı veya kara insanları değil, her şeyden önce kendi ak insanlarını da sömürerek doğmuştur.” (S. 11-12)Kapitalizm gelişirken her türlü insanı, her türlü kuralsızlıkla sömürmeden gelişemezdi zaten. Ancak dünyanın başka başka yerlerinde doğal olarak başka başka biçimlerde gelişmiştir. Bunların ilginç olan yerlerinden biri İngiltere’dir.Bir yerde bir toplum biçiminin gelişmesi için bütün üretici güçlerin o gelişimi hazırlaması, gelişirken de ayak uydurması gerekmektedir. Bu açılardan baktığımızda İngiltere’de neler görüyoruz? Tarih-Coğrafya-İnsan ve Teknik üretici güçleri orada kapitalizmin gelişme dinamiklerini nasıl etkilemişlerdir?“İngiltere’nin tabii çeşitlilik bakımından da üstünlüğü gözükmüyor. Britanya’nın iklimi ile Kuzey Almanya’nınki hatta Kamçatka’nınki benzeşebilir. Avrupa coğrafyasında kapitalizme en elverişli üretici güç “estuaire” [haliç, kanal]le denize dökülen ırmaklar olabilir… İngiltere dışındaki estüerlerde daha önce büyük ticaret gelişmeleri görüldüğü halde, ilk kapitalizme atlayış İngiltere’den başka yerde gerçekleşemedi.” (s. 14)Demek ki İngiltere’de Kapitalizmin gelişmesinde Coğrafya üretici gücünün çok belirleyici bir etkisi yok. Örneğin ilk Mezopotamya kentleşmesinde Şattülarap alüvyonlu bölgesinin etkileri daha belirleyici olmuştur.“Kapitalizmin, doğduktan sonra makineleşmeyi yıldırım çabukluğu ile arttırdığı muhakkaktır. Arkwrighte “Makineli dokuma” denemelerine 1767 yılı başlamıştır. İngiltere’de kapitalizmin doğuşundan yüz, yüz elli yıl sonra!… Demek teknik, teolojinin tanrısı haline çevrilmemelidir: Her şeyi teknik yarattı denildi mi tekniği kimin yarattığı ortaya çıkıyor.” (s. 15-17)Görüldüğü üzere Teknik üretici gücü de belirleyici rol oynamaktan oldukça uzaktır. Yukardaki alıntıdan da anlaşılacağı üzere İngiltere’de makineleşme kapitalizmin doğuşundan yüz elli yıl sonra yaygınlaşmaya başlamıştır.Teknik ve Coğrafya üretici güçleri belirleyici olmaktan uzak olunca geriye ne kalıyor?“Kapitalizmin İngiltere’de doğuşunu “coğrafya ve teknik üretici güçler” izaha yetmeyince, geriye “tarih ve insan üretici güçler” kalır. “ (s. 17)Tarih Devrim Sosyalizm kitabında görüldüğü üzere, Kıvılcımlı Engels’ten de hareketle antika toplumların gidiş kanunlarını bulup insanlığa armağan etmiştir. Medeniyet (sınıflı toplum) öncesinde Barbar toplumlar vardır. Dünyanın değişik yerlerinde değişik aşamalarda yaşayan ilkel sosyalist insan toplulukları. Medeniyet geliştikçe bu insan toplulukları erimişlerdir. Ancak antika tarihin de belirleyicileri olmuşlardır. İngiltere’de durum neydi?“İngiliz halkı gökten mi inmiştir? Hayır. Barbarlıktan gelmiştir. Bütün dünya milletleri barbarlıktan inmedir. Ama İngilizler, Slavlar bir yana bırakılırsa, Barbarlığı, çok şükür, en geç bırakmış olan insanlardır.” (s. 83)“Britanya halkı, sopayı görünce katarlanıveren antika köle ve kapıkulu sürüsü değil, her kişisi sosyalist toplumun kişilikli çetin leblebisi idi. Önüne gelen zorbanın dişini kırıveriyordu. Öyle “birliksizlik”e insanlık bugün ne kadar şükretse yeridir: 1) Magna Karta, 2) Kapitalizm, 3) İlk modern büyük ütopici sosyalizm orada çıktı. Bu üç basamaklı gelişim, tesadüfen arka arkaya sıralanmadı.” (s. 88)Kitap boyunca Kıvılcımlı İngiltere’deki bu gelişimi açıklamaya çalışır. Barbar karakterli bu insanlar medeniyetin ticaret yozlaşmalarına pek kapılmadan nasıl olmuş da direk Kapitalizme sıçrayabilmişlerdir? Coğrafya ve Teknik üretici güçleri belirleyici olmazken, İnsan ve Tarih üretici güçlerinin ağır basması sayesinde. Bu gelişmede İngiltere’nin bir ada ülkesi olmasının da payı yok değil elbette. Dolayısıyla sanki bütün gelişme barbar karakterlere bağlıymış gibi görünebilir.Kıvılcımlı İlk Geçiş: İngiltere kitabına bir sunuş ya da önsöz yazmamış. Ancak kitabın sonunda bütün dediklerini özetleyen, başlı başına bir makale ağırlığında olan “Sonsöz”’de olası eleştirileri de karşılar. Şöyle diyor:“Bütün tarihi yalnız barbarlıkla izah etmedik: Tümüyle unutulmuş bir tarih zembereğinin üzerine bastık. Ekonomik determinizmi, mekanik anlayışlardan kurtarmak için, biraz tecritli de olsa, ilkel sosyalizmin rolünü kabartılandırmak gerekliydi. Tek başına barbarlık, hiçbir zaman tarihin biricik gücü olamaz. Son bir defa daha tekrarlayalım: (Tarih+insan+teknik+coğrafya) üretici güçleri, ancak dördü birden göz önünde tutulurlarsa yeteri kadar izah edici olurlar. Tek başına barbarlığın (tarih+insan) üretici güçleri, tarihi yapmaya değil, yürütmeye yetseydi, medeniyetin henüz bir avuç Sümer insanından başkasını dejenere edemediği ilk konağında, barbarlık taze Ağade’li Semit’lerle birlikte köle ekonomisini izafi hürriyetli serfliğe, ordan ücretli işçi tutan kapitalizme ulaştırıverirdi. Sümerlerin ardından kapitalizm başlayabilirdi. Sümerlerle kapitalizm arasında, her orijinal medeniyetin geliştirdiği yeni yeni (teknik+coğrafya) üretici güçleri, insanlığın ilerleyişinde gittikçe yükselen basamakları yaratmasaydı Batıdaki (tarih+insan) üretici güçleri de tek başlarına kapitalizm yolunu açamazlardı. Babil’de, Mısır’da, Hint’te, Çin’de, ilkel sosyalist toplum insanının (hür+doğru+eşit+yiğit) iken (köle+yalancı+eşitsiz+ödlek) olması, kullaşması Batı’da da “tekerrür” edebilirdi. Ancak (tarih+insan) üretici güçlerinin desteği olmaksızın tek başına (teknik+coğrafya) üretici güçlerinin yarattıkları ekonomi gelişimiyle toplumu nasıl bir türlü kapitalizme ve dolayısıyla sosyal devrimler çağına geçiremediğini belirtmek istedik. İlkel sosyalizm, barbarlık kılığı altında tarihsel devrimler yaratarak, sosyal devrimlere VEKİLLİK ediyordu. ASİL veya MÜVEKKİL olan bilimsel sosyalizm insan varlığını ve bilincini sardıktan sonra, elbet vekile rol kalamaz. Ancak medeniyet başlar başlamaz bin bir işkenceyle yok edilmek istenen ilkel sosyalizm, insan ülküsünde hep “altın çağı” olarak yaşadı; her sosyal çıkmazda tek kurtuluş bayrağı gibi dalgalandı; kapitalizmin tutunduğu siyasi hürriyete dahi temel oldu ve şimdi modern sosyalizmin gerçek güçlerine tarihin 7 bin yıl ötesinden el sallıyor. ” (S. 113-114)Kıvılcımlı tarih Tezini de, türevi olan kitaplarını da salt antika tarihte nelerin olduğunu saptamak için yazmamıştır. Onun asıl hedefi günümüzü aydınlatmaktır. Günümüzü aydınlatmanın yolu da içinden çıkageldiğimiz toplum yapılarını, bu yapıların bize miras bıraktıkları alışkanlık, gelenek görenek ve benzeri şeyleri bilince çıkarmaktan geçiyor. “…modern sosyalizmin gerçek güçlerine tarihin 7 bin yıl ötesinden el sallıyor” dediği insanlar antika toplumun ve medeniyet öncesinin ilkel sosyalist karakterli barbarlarıdır. Bu insanlar ileri tekniklerden yoksunlardı, şehirleşmeyi başaramamışlardı belki ama çok yüksek insan karakterlerine sahiptiler. O yüzden o toplumdan kalan gelenekler, genlerimize işlemiş bazı komün etkileri modern sosyalizm savaşımızda da bizlere yardım ve destek olmakta. İşte Kıvılcımlı’nın son kitaptaki son sözleri:“Başlangıçta İNSAN vardı. Her insan, öteki insanla eşittti, SOSYALİSTTİ. Bu iyi anlaşılmadıkça, öne sürülecek her düşünce ve davranış, yalan, korku ve köleliktir… Düşünce hürlüğüne bunca yer verişimiz “materyalizm”le bağdaşmazlık etmez mi? Her şeyimiz gibi materyalizmi de tersine çevirmeyelim. İlkin düşünce maddenin en yücelmiş gücüdür. İnsanın hayvandan tek farkı, yapacağını işlemeden önce kafasında tasarlamasıdır. Sonra düşünce hürlüğü, yaşanan çağın öz gerçeklerinden kopmak, Babil gerizlerini [lağım] milletin ruhuna serbestçe akıtmak, ölüleri hortlatıp kol gezdirmek değildir. Geçmiş, vaktiyle düşünülüp yapılmıştır. Yapılması gereken düşünce hürlüğü, yeniyi, ileriyi, geleceği yaratmaktır. Geleceğin hür tasarısını öldüren millet, önce yerli, sonra yabancı kölesi olur. Köle, ölüden acıklıdır; ölen kurtulur, köle çeker. “ (S. 115-116)