Kıvılcımlı Külliyatı – Yol 4 – PARTİ VE FRAKSİYON

PARTİ VE FRAKSİYON
“Örgüt ve Yasa birliğine en büyük suikast: Fraksiyonizm, hizipçilik, bölücülüktür.” (Kıvılcımlı)
Bir önceki “YOL” kitabında o zamana dek Parti içinde görülen çeşitli akımları inceleyen Kıvılcımlı “YOL”’un bu dördüncü kitabında “en büyük suikast” dediği Fraksiyonculuk üzerinde duruyor. Bu kitapta önemli nokta 1927 likidasyonundan sonra partinin yeniden ve yeni bir ruhla toparlanma, uluslararası deneyler ışığında Bolşevik yola yeniden girme döneminin ele alınmış oluşudur.
Önce bir tespitte bulunulur:
“Türk komünist hareketinin ütopizm devri ‘yamalı ajitasyon’ idi. Orada proletarya ile proleter olmayan sınıfların ajitasyon atılımları kol kola yürüyorlardı. Hazırlık devrinde ‘yamalı propaganda’ manzarası üstündür. Orada kuyrukçuluk ile devrimcilik, kırık dökük ideoloji parçacıkları halinde yan yana gelmiş, yapma bir birlik göstermeye özeniyordu. 1927’den sonraki devirde yamalılığın üstün geldiği alan örgüt alanı oldu. Son zamanlara kadar göze çarpan “yamalı örgüt” durumudur.” (Kitap, s. 12)
Bu tespitten sonra eski-yeni tüm devrimcilerin önemle ders çıkarması gereken bir gerçeğe de parmak basar. Arkasından da “yamalı örgüt” durumunun nedenini netçe açıklar. Aktarmadan geçmeyelim:
“Polisin cenderesi bizim için en iyi taraktır; biz polis işkencelerinden burjuvazinin hayalinden bile geçirmediği derecelerde yararlanırız. “Memnunuz.” Çok kere işkence, Lenin’in tabiri ile ‘iyi taneyi karamıktan’ ayırır. Fakat işte o kadar. Çok kere, her zaman değil. Biz pek çok kereler gördük ve biliyoruz ki, polisin işkencesi sorunu oldukça göreceli bir durumdur. Pek çok kereler beklenilenin tersi sonuçları da verebilir ve vermiştir. O halde parti ilkelerine dönelim.
“1927’den sonra, Türk Komünist Partisi’nde, hatta, örnekleriyle göreceğimiz gibi, parti sınırlarını bile baltalayan, parti birliğini kasıp kavuran ve partiyi -bir savaşçı yoldaşın oportünizm hakkında kullandığı sözcük ile- ‘yamalı bohça’ya çevirmek derecelerine gelen kasırga nedir? Örgüt ve yasa birliğine en büyük suikast, fraksiyonizm, hizipçilik, bölücülüktür.” (Kitap, s. 13)
Fraksiyonculuk ve parti disiplini iki kısa cümle içinde veciz bir biçimde tanımlar sonra: “Fraksiyon nedir? Parti disiplinin kemirilmesi. Parti disiplini nedir? Parti yasasının ruhudur, yasa gerekleridir.” (Kitap, s. 16)
Bu açık ve net tanımlardan sonra fraksiyonculukla mücadelede yapılacak işler sıralanır. Parti çizgisinin fraksiyonculuk suikastına karşı yapacakları şeyler önerilir.
Parti ve Fraksiyonlar başlığında Parti’nin zaafları Teorik, Taktik ve Örgüt zaafları şeklinde sıralanır ve alt başlıklarla derinliğine incelenir. Bu sıralama ve incelemenin gerekçesi de biraz üstteki bir paragrafta şöyle belirlenir:
“Parti’nin bugünkü zaafları nedir? Bütün bu kaleme aldıklarım bu soruya yanıt vermekten başka bir şey değil. Yukarıda ve ileride hep bu zaaflardan söz ettik ve edeceğiz. Fakat burada özellikle oportünizm ve fraksiyonizme fırsat ve olanak bıraktıklarına göre, bu zaafları iki sözcükle bir daha tekrarlayalım.” (Kitap, s. 29)
Bundan sonraki bölümlerde artık “Parti örgüt ve yasa birliğine suikast” yapan fraksiyonlar tanıtılır. Bu fraksiyonlardan ilki Anarko-Bundizm: Dar-Azınlıkçılık olarak belirlenip eleştirilir. Anarko- Bundizm Parti içinde özellikle kuyrukçulukla mücadelede partinin devrimci unsurlarıyla birlikte davranmış, Aydınlık grubunun pasifizmine karşı yine doğru kanatta yer almışlardı. Kıvılcımlı da bu haklarını teslim eder önce:
“Hiç hakkını yememek gerek. Parti’nin bunalımlı günlerinde, savaşta açılan gediklerini moloz gibi doldurarak, parti içinde, ancak ilkelliğin olanak verdiği şekilde mevziler kazanmayı bir zaman için başaran kuyrukçulukla olan bu mücadelede, anarko-bundizm, devrimci kanatla birlikte çarpıştı.” (Kitap, s. 34)
Bundan sonra bu akımın eleştirisini maddeleştirir. Anarko-Bundizmin zaafları 1) Teorisyenler sapıklığı, 2) Örgüt sapıklığı ve 3) Küçük burjuva batıl inançları olarak sıralanır.
Dar-İşçicilik, Komünizm Softalığı, Ültimatomculuk , ikinci fraksiyon başlığıdır. Bu başlıkta da, bu sayılan fraksiyonculukların doğuşu ve gelişimi değerlendirilir. Komünizm softalığının nasıl bir geriletici etken olduğunu görürüz bu değerlendirmelerde. Özellikle 3 ana başlıkta, İLKELLİK, II- DEMAGOJİK İDEOLOJİ ve SAPIK TAKTİK ve III- PROVOKASYON başlıklarıyla bu fraksiyonculuk eğilimi detaylıca eleştirilir. Bu bölümde uzunca da olsa bir alıntı daha yapmalıyız. Yorumumuz arkasından gelecek. Alıntı şöyle:
“Polisin zabıtlarıyla fezlekesinde uyuyan hikaye biliniyor: Kabadayı bir komünizm softası, poliste fena sıkıştırılıyor. Olur ya, polis onu bir başka yoldaşla, yol üstünde konuşurken görmüş ve ne konuştuğunu sormuş. Softamız ne yanıt verse beğenilir? Kendisinin, yol üstünde konuştuğu tarafından, Komintern kararıyla, Parti’den atıldığını, bununla birlikte masum olduğunu… Yani bu komünizm softası, kendini kurtarmak için, yok yere bir Partiliyi polise teslim ediyor! Bunun anlamı açıktır. Eğer imanım softa o sırada aklını kaçırmamışsa, yaptığı basit bir provokasyon değil, maaşsız polis hafiyeliğidir. Bunun provokasyon olduğunu uzun delilleriyle açıklamaya gerek olmamakla birlikte, üzerinde durmamak, anlamını açmamak, Parti tarihi önünde görevini yapmamak demektir. Onun için, açık provokasyonların bile savunulduğunu görerek ona göre önlem almak mecburiyetinde kalındığı çevremizde, bu hiçbir çuvala giremez mızrağın yorumu etrafında durmak gerekir.
Öncelikle, komünizmde provokasyon nedir? Parti organlarından dışarı sızmaması gereken sorunlar hakkında, organlar dışına kaçakçılık yapmak, haber kaçırmaktır. Komünizm softası ne yapmıştır? Kendi ifadesine göre, bir organda konuşulmuş sorunu, o organın dışına, gereksiz bir şekilde çıkarmayı değil, polise götürmeyi göze almıştır. Bu noktanın yoruma tahammülü yoktur. Fakat iş bu kadarla kalmıyor. Provokasyon tacını başına geçiren softa, aslı olmayan bir yalanla bir Partiliyi polise teslim ediyor. Formalite bakımından feci bir ihanet olan bu provokasyonu bir başka cepheden inceleyelim.
Acaba, komünizm softası, polisle bir kompromi [uzlaşma] yapmış sayılamaz mı? Kelimesi bile gülünç: “Polisle uzlaşma”… Fakat sorunu salt gülmekle ve alay etmekle geçiştirmek tatlı su oportünizminin en ucuzu olur.” (Kitap, s. 68-69)
Günlük Anılar’ı okuyanlar hatırlayacaklardır. Burada adı geçen “Kabadayı bir komünizm softası” Laz İsmail’den (İ. Bilen) başkası değildir. Poliste daha ilk dayağı yer yemez, Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın Komüntern kararıyla kendisini Parti’den attığını uyduruverir. Daha sonraki yıllarda Kıvılcımlı’nın ölümüne kadar, hatta daha sonra da süren kininin nedeni ta o zamandan başlamış olmalı. Kıvılcımlı’nın “üçüncü idam kararı” dediği sosyalist ülkelere alınmayışı, işte bu paçavranın “rapor” ları sayesinde olmuştur.
Sonraki bölüm olan Parti Gelişiminden Rakamlar’da parti gelişiminden ve o anki durumlarından istatistiki rakamlar veriliyor. Özellikle Mücadelede kalanlar ve kaçanlar bölümündeki rakamlar önemli. Mücadeleden kaçanlar bölümünde kaçan aydınların işçilere oranı 3’e karşı 1. Yani kaçan 3 aydına karşılık sadece 1 işçi mücadele alanını terketmiş. Kalanlar bölümü de ilginç. Burada da mücadelede kalan aydınlar, işçilerin 2 katı. Burada “işçiler” dediğimiz kesimin özellikle “aristokrat işçiler” olduğu uyarısını da yapmadan duramıyor Kıvılcımlı.
Ve nihayet son bölüm olan Konak Yakmak ve Bolşevikleşme bölümüne geliyoruz. Partinin tutacağı yolu ve fraksiyonculukla mücadele prensiplerini tartıştığı bu önemli eserin son bölümündeyiz artık. Partiye önereceği stratejilere geçmeden önemli bir mıntıka temizliğine girişmiş oluyor Kıvılcımlı.
“Dünyada yakılacak hasırı olmayanların, proleterlerin partisinde hangi “konak”ları yakacağımıza şaşmayın. Buradaki konak, İspanya’da kurulmuş bir şato değil, “aşama”dır.” (Kitap, s. 89) diye başlıyor bölüm. Lenin ve Bolşevik Parti’nin deneyimleriyle TKP deneyimleri karşılaştırılarak, bolşevikleşme yolunda atılacak adımları 10 başlıkta sıralayarak:
“Bu birbirinden çıkan, birbirini tamamlayan, fakat derin özellikleri bakımından ayrı ayrı incelenme ve gerçekleştirmeye değen ve deyim yerindeyse Bolşevikleşmenin “evamir’i aşere” [“on emir”]si sayılan on maddeyi, kitapta olduğu kadar hayatta, sözde olduğu kadar işte de Bolşevikçesine gerçekleştirirsek…”( Kitap, s. 95)cümleleriyle bitiriliyor kitap.
Gelecek sayıda, STRATEJİ KONUSU