132 yıl önce 14 Mart 1883 günü insanlığı en çok etkileyen kişilerden Karl Marx fizik olarak aramızdan ayrıldı. Ancak onun fikirleri, eserleri, araştırmaları ve bunların etkileri düşünüldüğünde Karl Marx öldü denebilir mi?
Daha 1935 yılında yazdığı “Marx-Engels Hayatları” isimli küçük kitabında şöyle diyor Kıvılcımlı: “ Karl Marx’ın en sevdiği söz, Latin şairi Terentius’un şu cümlesi idi: ‘İnsanım! İnsancıl olan hiçbir şey bana yabancı kalamaz.’… “Marks ve Engels…’ve’ si fazla. Marx-Engels! Onlar daima ‘bir’ adam oldular. Eğer bir gün onların destanı yazılacak olursa, eminim ki söze şöyle başlanacaktır: ‘ Vaktiyle Marx-Engels adında bir insan vardı. Fakat o ne büyük insandı” (Kıvılcımlı age.)
Onların destanı işçi sınıfı tarafından dünyanın her köşesinde yazıldı. Paris komünarları da, dünyanın üçte birindeki coğrafyada işçi sınıfı da onların destanını bayraklaştırıp iktidara taşıdı. Dostları (dünya proletaryası) da düşmanları (dünya finans kapitali) da o destanı unutmadı unutmayacak.
O bütünleşmiş insanın bir parçası olan Engels, 17 Mart 1883 günü, diğer parça olan Marx’ın mezarı başında şunları der: “14 Mart öğleden sonra 3’e çeyrek kala düşünücülerin en büyüğü düşünmekten kaldı… Darwin nasıl organik tabiatın gelişim kanununu keşfettiyse, tıpkı öylece Marx da insan tarihinin gelişim kanununu keşfetti. ‘Lakin bilim adamı Marx, onun varlığının yarısı bile değildi. Marx için bilim, tarihi harekete geçiren bir güç, devrimci bir güçtü.’ ‘ Zira Marx, herşeyden önce bir devrimciydi.’ ‘ O, baskıcı hükümetler tarafından olduğu gibi, cumhuriyetler tarafından da sınır dışı edildi. Muhafazakar burjuvalar tarafından olduğu gibi, müfrit demokratlar tarafından da iftiraya uğradı. O hiç aldırmadan, bütün bunları çer çöp gibi yolu üstünden kaldırıp attı. Ve ancak pek zorda kaldıkça cevap verdi. Gene Marx , yeryüzünde, Sibirya maden kuyularından kalkarak, Avrupa’yı aştıktan sonra Kaliforniya’ya kadar, uçsuz bucaksız bir tesbih gibi uzanan binlerce devrimci işçi tarafından yüceltilerek, sevilerek ve ağlanarak öldü. Ve ben şunu cesaretle söyleyebilirim; Marx’ın bugün de çok hasmı bulunabilir ama bir tek kişicil düşmanı hiçbir vakit olmadı.’ ‘ Marx’ın adı ve eserleri yüzyılları aşarak yaşayacaktır.”
Öyle de oluyor. Marx’ın adı ve eserleri yılları, yüzyılları aşarak yaşadı, yaşıyor.
Marx’ın eylemciliği ve eserleri üzerinde çok şey yazıldı ve söylendi. Bunları tekrarlamak yerine biraz daha İnsan Marx’tan bahsetmeye çalışalım:
Tüm ustaların olduğu gibi Marx’ın da en sevmediği şeylerin başında, sahte Marksistler tarafından yapılan putlaştırmalar gelir. Kıvılcımlı Toplum Biçimlerinin Gelişimi kitabına yazdığı önsözde bu özellik üzerinde durur:
“Marx ve Engels’in birinci özellikleri softalığa dayanamayışlarıdır. Uzun tecrübelerden sonra biraz da şaşarak bir şey öğrendik: ‘Marksistim’ diyenlerin çoğu Marksizm softalarıdır. Marks ve Engels’in birinci davranışları softa Marksistlerden yaka silkişleridir.
“Marx ve Engels’ten sonra gelip de Marksizm softası olmamak çok güç şey. Çünkü Marx ve Engels kertesinde hiç kimse hayatının tümünü kıyasıya araştırmalara ve döğüşmelere verememiştir. Bu iki insan, kendi çağlarına gelinceye dek, hiçbir düşünürün ve devrimcinin yapamadığını yaptılar, insanlık kültürünün paramparça ve tepesitaklak duran ulu ehramını (piramidini) tabanı üzerine oturttular. Teori ile pratiğin, birlikte ve tümüyle bütünlüğünü yarattılar.
“ Bu muazzam işi tek iki insan başarabilirdi. Antik çağda olsalar, yaptıklarına muhakkak mucize denecekti. Her mucizeyi gösteren insan, Marx ve Engels’e gelinceye dek, insanüstü bir varlık sayıldı, tanrının seçkini, peygamber oldu. Tarihte Marx ve Engels ilk defa bütün mucizelerin insan yaratığı olduğunu ispatladılar. Bunu yapmakla da kendi emeklerinin insancıl çabadan başka bir şey olmadığını gösterdiler. Mucizeleri buydu.
“Onların, bu düşünce keşfini başardıktan sonra kalkıp da kendilerini tanrılaştırmaları yahut peygamberleştirmeleri olamazdı, böyle bir durum bütün yaptıklarını elleriyle yıkmaları olurdu. Onun için, ne düşüncede ve ne de davranışta küçülmediler. Tanrıyı da peygamberi de içlerinde buldular ve duydular. Yaratıcılığı ve yaratıcılığın ortalığa yayılışını ve elçiliğini en yüce kertesiyle düşünce ve davranışlarında yankılattılar.
“Marx ve Engels’ten sonra çok Marksistler geldi. Onların yaratıcılık(tanrıcılık) ve elçilik (peygamberlik) düzeyine bütün ölçütleriyle çıkabilmiş, ancak ne yazık ki yeterince yaşayamamış olan tek kişi Lenin’dir. Onun için, Lenin dışında sayıları yüzbinleri aşan Marksistler Marx’ı her zaman çok geç ve çok güç olarak anladılar. O yüzden eksik anladılar.
“Marx bizden tapınç konusu olmayı değil, anlaşılmayı bekledi ve bekliyor. Daha doğrusu, Marx bizden hiçbir şey beklemiyor. Marx hiç kimseden hiçbir şey beklemedi, kendisi için… Ancak, şu insan denilen yaratığın sınıflı toplum medeniyetiyle uğratıldığı onmaz kurnaz hayvanlıktan kurtulmasını pek candan istedi. O istek uğruna kendisini verdi. Kendinden sonra gelenler de Marx’tan herşeyi, hatta geleceklerin buluşlarını isteyememelidirler.” (Kıvılcımlı age)
İnsanlık tarihinde çağ ve çığır açıcı olan büyük usta Marx 132yıldır bedenen yok ama eserleri ve düşüncesiyle yaşamaya ve yolumuzu aydınlatmaya devam ediyor. Özellikle de emperyalist kapitalizmin dünyaya egemen olduğu günümüzde, Marx’ın ustalığına daha çok ihtiyacımız var. Marx’ı tapılacak kişi yapmadan, onun metodunu ve çalışma azmini kendimize örnek alarak iyi Marksistler olmamız mümkün olabilir ancak. Ancak o zaman insanlığın “sosyal hayvan”lıktan çıkarak gerçek insan olması yolunda kendimizi eğitebilir, Marx’ın kendini vererek hazırladığı işçi sınıfının ve insanlığın kurtuluşu için açtığı yolda sendelemeden ilerleyebiliriz.
Ahmet Kale