DÜŞMAN BURJUVAZİ – “Burada düşman sınıf deyince, örnek olarak burjuvaziyi alıyorum. Şüphesiz modern kapitalizmde düşman hakim sınıf, bir değil ikidir: Kapitalistler, büyük arazi sahipleri. Hatta Türkiye gibi geri ve tarımsal memleketlerde bir üçüncüsü: Derebeyler veya artıkları bile var. Türkiye’de hakim ekonomik ilişkiler, kapitalist ilişkileri olduğuna göre, Proletarya Devriminin hakim düşmanı da, bu ilişkilerin en ‘saf’ temsilcisi olan burjuvazi olabilir.” (Kitap, s. 9)Strateji planında düşman cephenin öz gücü böyle tanımlanıyor 5b kitabı olan Düşman: Burjuvazi kitabının girişinde.Daha önce 2. Kitap olan Yakın Tarihten Birkaç Madde kitabında görmüştük. Türkiye burjuvazisinin gelişimi, Tanzimat döneminden itibaren Rusya ile karşılaştırmalı olarak verilmişti o kitapta. Kıvılcımlı daha sonraları yazdığı Emperyalizm Geberen Kapitalizm ve Türkiye’de Kapitalizmin Gelişimi kitaplarında ve çeşitli makale ve konferanslarında geliştirdiği sermayenin gelişimi tezini bu kitapta somutlamıştır öncelikle diyebiliriz.Kitabın ilk bölümünde rekabetçi dönem layıkıyla yaşanmadan kapütilasyonlar ve onların devamı olarak yabancı sermayenin tekelleşmiş haliyle girişi anlatılır. Ve bu aşamada Meşrutiyet burjuvazisinden Cumhuriyet burjuvazisine geçiş ayrıntılandırılır. Levanten karakterli Meşrutiyet burjuvazisinin, Milli karakterli görünen ama tekelleşmiş halde ülkeye giren uluslararası burjuvazinin güdümünde gelişen Cumhuriyet burjuvazisine geçiş dönemi rakamlarla sergilenir.Türkiye burjuvazisinin önündeki gelişme fırsatları şöyle maddeleştirilir kitapta: “1- Ekonomik bakımdan, müthiş mal kıtlığı; 2- Sosyal bakımdan, mazlum milletlerin devrimci bir odak etrafında, Bolşevizmin sloganlarına göre kalkınması; 3- Siyasi bakımdan, bu ekonomik ve sosyal etkenlerin dayattığı “milli savunma” zarureti yüzünden, Türkiye’de de yerli sanayinin gelişimini bir emrivaki yaptı.” (Kitap s. 15)Bu sanayinin teknik durumunu ve sanayi kollarına göre sınıflandırmasını tablolarla yaptıktan sonra, Emperyalizm Geberen Kapitalizm kitabında ayrıntılarını tartışacağı tezini koyar ortaya: “Türk sanayisinin memleket dışına ihracatı mı? Oluyor. Bunlar, başta dokuma ve gıda maddelerinden bazıları gelmek üzere, deri, kâğıt işleri ve bazı yeraltı ürünleri, nihayet kimya ve ecza maddeleridir. Bu ihracata dair gelişigüzel şu örnekleri verelim:“1930 senesine kadar: 1- Selanik fanilası: Senede yapılan 10-15 bin kilodan 4 bin kilo kadarı, Suriye-Mısır-Irak’a satılır. 2- Halı: 12 milyon sermaye gibi, Türkiye için müthiş sayılmaya değer olan bir kuvvetle bütün Ege bölgesine ve dolayısıyla Türkiye halıcılığına bir İngiliz şirketi hakimdir. İpek halılar, Amerika, Londra ve Viyana’ya gider. Fakat bu sahada Türk burjuvazisinin yakın rakipleri Acemistan [İran] ve Yunanistan’dır. 3- Konserve, senede 5 milyon kutu üretiminden ancak 500 binini (Fransa’ya, İngiltere’ye, Amerika’ya, Mısır’a, Belçika’ya) ihraç eder. Rakibi gene, daha ucuza mal eden Yunanistan. 4- Dericilik: Hemen hemen yalnız Sovyetler tarafından satın alınır. 5- Kömür: Yunanistan, Romanya, Felemenk [Hollanda], bazen İtalya. Rakip Sovyetler. 6- Zeytinyağı: Artık sanayi ürünü sayarsak, onun da bir sene İtalya, Marsilya ve biraz Mısır’a ihraç edildiğini, ertesi sene ithal edildiğini kaydetmiş olalım.( Kitap s. 17-18)Demek ki daha o zamanlarda (30’lu yıllar) Türkiye burjuvazisi epey çeşitli kalem malı dışarıya satar haldedir. Üretimi ona uygundur. 1935’te yayınladığı ve daha önce burada tanıtımını yaptığımız Türkiye İşçi Sınıfının Sosyal Varlığı kitabında da bu gelişmeyi çalışanlar açısından incelemişti Kıvılcımlı.Bu gelişme doğal olarak devlet eliyle Milli burjuva yaratılması sürecine o da bir kısım ırkçı sayılabilecek gelişmelere yol açmıştı. Türkleşme başlığında bu gelişmeye teorik kılıf olarak ortaya atılan Tarih Felsefesini, o zamanki burjuva “bilgin”leri ile hesaplaşarak aktarır. Ve çok net biçimde ırk ve millet terimlerini tanımlar:” Irk denilen şey nedir? Muhtelif insan kümelerinin, belirli ve sınırlı bir iklim içinde yüzyıllarca süre kapanıp kalması ve bu yüzden bazı müşterek “Antropolojik” vasıflar kazanması. Binaenaleyh, ırkı belirleyen etkenler, bizim “Büyük Cihan Filozofları”nın üzerinde “yüksek atlamaca” oynadıkları, “Fiziki ve Coğrafi” etkenlerdir. Halbuki Millet o mu ya? Millet, yukarıda da işaret edildiği gibi, Tarihi ve Sosyal bir varlıktır; ve kapitalist ekonomisiyle beraber doğar ve ölür bir gerçekliktir.” (Kitap s. 26)İkinci ana başlık “Sermaye Birikişi”dir.Bu başlıkta önce birikişi sağlayan a) Bankalar sistemi, b) Vergi sistemi ve c) Uluslararası krediler sistemi anlatılır. Bunların emperyalizm döneminde sermaye birikişine yaptıkları etkiler ve kaçınılmazlıklar sıralanır. Bundan sonra da gelişen sanayinin ihtiyacı olan işçi birikiminin sağlanması yolları, 1) İskan siyaseti yani Kürt’lerin ve diğer uluslardan kimselerin yerlerinden alınıp, sanayinin geliştirildiği bölgelere zorla kaydırılması, 2) Mübadele sistemi . Mübadele sistemini bizzat kitaptan aktaralım:“Daha çok küçük mülkiyetleri almaktan ibarettir. Bir taşla üç kuş vurmaktı: a) Gayrı-Türk unsurların kapitalist rekabetinden kurtulmak; b) Yedekte hazır işgücü bulmak; c) Dağınık üretim araçları mülkiyetini, büyük sermayeleşmeye doğru belirli noktalarda ve ellerde biriktirmek.. Bir kelime ile özetlemek istersek, “Mübadele” veya “Gayrı-Mübâdele” siyaseti, dağınık sermayeleri birkaç burjuvanın elinde toplamak, yeni sanayici ve tarım kapitalistleri zümresini “genişletmek”.. Mübadele siyaseti, Tehcirle beraberdir.. Ve daha ziyade Rumlara karşı yapılmış görünür. Gerçekte: Türk olmayan, -Yahudilerden başka- bütün unsurlara karşı tatbik edilmiştir. Ermeni satırını Meşrutiyet burjuvazisi atmıştı. Fakat bundan istifade eden, kapitalistlerden ziyade, mahalli derebeyler oldu. Ermeni katliamı, birkaç Ağayı kalınlaştırmaktan başka bir şeye yaramadı. Bulgaristan’la 18 Ekim 1925’te yapılan Dostluk Anlaşması ile, 1912 Ekim 5-18’den, o tarihe kadar göç eden her iki taraf tebalarının mülkleri devletlerin eline geçiriliyordu. (Kitap s. 48)Sonraki bölüm olan Ekonomik Bünye Özellikleri başlığında 4 alt başlıkla burjuvazinin anatomisi incelenir.“Türkiye kapitalistliğinin ekonomik bünyesindeki hususiyetler deyince, bilhassa şu dört noktayı muradediyorum: 1- Özellikle Finans kapital; 2- Tekelci Sermaye; 3- Devlet- Sermayesi; 4- Yabancı Sermaye. Bu dört nokta üstünde belirli özellikler tespit edilirse, Türk burjuvazisinin en samimi mekanizması karakterize edilmiş olur. Bu dört noktayı böyle, birbirinden ayırmak, epeyce suni; çünkü, dördü de birbiriyle tam içli dışlı.. Fakat zaruret.”(Kitap, s. 61) diyerek, bu alt başlıkları inceleyip analizini yapar. Burada kullandığı rakamların, istatistiklerin ve tabloların ayrıntısı, hastane şartlarında olduğu düşünülürse hayranlık vericidir.Son bölümde devletin kapitalizmle kaynaşması da göze batırılır.“Türkiye’de Devlet en önemli üretim dallarında en büyük kapitalisttir: Dokuma – Kundura – Şeker – Silâh -Barut – İçki – Tütün – Tuz – Çini – Tesisat ve ilh. sahalarında, Devlet ya bizzat büyük üretmendir, veya bütün üretime hakim veya sahip bir tekel kurmuştur.” (Kitap, s. 82) dendikten sonra, devletle kapitalizmin içiçeliği de örneklenir:“Devletle Kaynaşma hakkında da, sırası geçmeden, iki kelime.. Türkiye’de 42 Banka var; Bankaların idare heyetlerinde 31 “tane” milletvekili var. Yani, Bankaların % 74 nispetinde milletvekili var. Başka tabiriyle, vasatı her 4 Bankanın Mecliste 3 milletvekili bulunuyor. Türkiye’de 52 sanayi Şirketinde 20 kadar milletvekili var. Yani, yuvarlak hesap % 40 sanayi Şirketinin idaresi milletvekillerin elindedir. Yani, her 5 hisse senetli şirketin idare heyeti meclisinden 2 üye, aynı zamanda “Büyük Millet Meclisi”nin de muhterem üyesi’dir. Bu ayar, Finans Oligarşisinin başka memleketlerde eşi menendi bulunur mu?” (Kitap, s. 83)Nihayet kitabımız şu veciz cümlelerle son bulur:“Türkiye’nin, şu hakim ekonomik bünyesine bakıp, bakıp da, insanın şöyle bağıracağı gelmiyor mu: “Bir komünist devrimi düşüncesiyle, bırak, hüküm ve saltanat süren, 2000 fabrikacı ve bir o kadar tüccarla, 500 tekelci + mali + yabancı kapitalistler titresin. Bu devrimde Türkiye halkının zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyleri yoktur. Kazanacakları ise bir dünyadır.. Bütün Türkiye fakir halk kitleleri ve Dünya mazlum halkları birleşiniz!” (Kitap s. 87) GELECEK SAYIDA “YOL”5c MÜTTEFİK KÖYLÜ