71 Sonrası – BERGSONİZM

BERGSONİZM Bergsonizm kitabı yazılışından 72 yıl sonra yayınlanabilmiş bir eser.  Kıvılcımlı’nın iki çuval dolusu elyazmalarını titizlikle tasnif ederek bir kısmını mikrofişlere aktararak bizlere ulaşmasını sağlayan Fuat Fegan, “Bir zarf içinde sarı defter yapraklarındaydı” diyor Bergsonizm için.  Mikrofişlerde gördüğümüzde tamamlanmış bir eserle karşılaştık. Eski yazı el yazısıyla, hacimli bir dosya. Dosyanın ilk sayfasında “içindekiler” diyebileceğimiz, konu başlıkları ve sayfaları bile hazırlanmış. Yine bu ilk sayfada yeni harflerle eserin adı büyük harflerle BERGSONİZM yazılmış, altına da yine majiskül harflerle GÖÇEN SERMAYE DERVİŞLİĞİ alt başlığı konmuş. Yine bu sayfada gene yeni harflerle, “ Modern bir metafiziği diyalektik materyalizmin tatbiki etrafında kalem denemesi” yazıyor. Ve nihayet metnin en sonunda da yine yeni harflerle “6.9.1936” tarihi konmuş.Alt başlıktaki “GÖÇEN SERMAYE…” ibaresini alışkanlıkla bir yerden bir yere göçen sermaye olarak yorumladık önce. Yani sermaye ihracı kastediliyor diye düşündük. Ancak çeviri ilerledikçe bunun göç etme değil, çökme, yıkılma anlamında kullanıldığı ortaya çıktı. Emperyalizm çağının Kıvılcımlı deyimiyle söylersek Geberen Kapitalizm’in kastedildiğini anladık.Eseri ilk olarak yeni harflere aktartıp yayınlamamız Şubat 2008’de oldu. Yazılışından tam 72 yıl sonra yani. Kıvılcımlı bin bir imkansızlık ortasında birçok eseri gibi bu eserini de yayınlama olanağı bulamamış sağlığında. Yayınlarken yazdığımız tanıtım yazısında şöyle demişiz: “ Eser, Fransız düşünürü Henri Bergson’un fikirlerinin en yaygın, şöhretinin dorukta olduğu bir dönemde, Bergsonizmle ciddi bir hesaplaşmadır…” Kıvılcımlı’nın kendisi de kitabın bir yerinde; “Bergson taraftarlığının Türkiye’ye girişi, cihanda doğuşundan daha az enteresan değildir. Türkiye’ye Bergsonizm mütareke yıllarında eski darülfünun (üniversite) salonlarından geçerek girdi (Ruhiyat Profesörü Mustafa Şekip Tunç marifetiyle). Hem de biraz galip İtilaf Donanmasının Boğazlardan İstanbul’a girişi gibi. Fakat geldiği yer gibi girdiği yer de normal değildi. Batıda, yıkılan, çürümüş Fransız Kapitalizmi Bergsonizm’i yaratmıştı. Doğuda, çöken ve teslim olan Osmanlı İmparatorluğu, adeta doğal bir ilgi ile emperyalizmin bu ölüm felsefesine kucak açıyordu.” Diyor. (Kitap, s. 12)Bu belirlemeden sonra yaklaşık 100 sayfalık kitap boyunca Bergson’un çeşitli konulardaki görüşleri incelenir ve eleştirilir. Bergson’un dünyada ve Türkiye’de eşi benzeri görülmemiş şöhretli filozof olduğu ve yaşadığı yıllarda hem de. Sık sık söylediğimiz gibi Kıvılcımlı’da bir devrimcide bulunması gereken özgüven fazlasıyla vardır. Bergson’un şöhreti, emperyalistlerce cilalanıp dünya sahnesine sürülmüş olması, Türkiye’de kimi aydın ve akademisyenlerin taparcasına Bergson’a bağlanmaları Kıvılcımlı’yı durdurmaz. Aksine bu idealist akımın cilasını sıyırıp içyüzünü sergilemeyi görev bilir ve kaleme sarılır.Daha girişte, Bergson’un misyonu şöyle sergilenir:“Burada esas açıklamalara girişmezden önce, belki de esasın kavranılmasına bir yardımı olabilecek iki “ufak” noktacığa işaret etmeden geçemeyeceğiz:“1- Kolej dö Frans kürsüsünde Bergson yıldızının parıldaması tam 1900 tarihiyle başlar. Kolej dö Frans, bugün 200 aileden ibaret sayılan Fransız finans kapitalinin, cihana ideoloji saçtığı bilgi kulelerinin en yükseğidir. 1900 senesi, cihanda serbest rekabetçi kapitalizmin, çürüyüp dağılan tekelci kapitalizm aşamasına, yani emperyalizm çağına yöneldiği bir dönemeçtir. Bu birinci nokta; bir mim koyalım. Bergson, kapitalizm tarihinin böyle can alacak bir dönüm noktasında sahneye çıkar. ‘Metafiziğe Medhal [Giriş]’ (1903) ile ‘Yaratıcı Tekâmül [Evrim]’ (1907) gibi en önemli eserlerini ondan sonra verir.“2- Höffding’in[Bergson felsefesinin önemli savunucularından bir kürsü profesörü] şöyle bir sözünü anlamlı buluruz:“O, yani Bay Bergson, dikkati uyandırmakta ve kendisine katılımlar yapılmasında pek çok etkisi dokunan bir belâgatla [güzel konuşma] düşüncesini yorumlar ve açıklar. Fakat aynı zamanda, şimdiki fikir akımları, ruhları ona doğru götürür. Gerek Katoliklik, gerekse ona zıt olan sendikalizm aynı biçimde ona sempati beslerler. (s.11).‘Kiminle düşüp kalktığını söyle, kim olduğunu söyleyeyim’ sözü her dilde meşhurdur. Bergson da, görünüşte birbirine zıt görünen Katoliklikle sendikalizm gibi iki akımı kendisine cezbediyor. “Bu iki akım nedir? Katoliklik, bildiğimiz gibi ortaçağ koyu softalığı ve gericiliğidir. Ya sendikalizm? Bunun, Katoliklikle arasında mevcut görülen çelişki “zâhiri” demiştik. Evet, gerçekte işçi sınıfını bilinçten uzak tutan Avrupa medeniyetinin 20. asır sendikalizmi de, işçi sınıfı içinde türemiş karşı devrimci bir akımdır. Katoliklik dinî bir gericilik ise, koyu sendikalizm dünyevî bir gericiliktir. Katoliklik hâkim sınıflar içinde tutunan bir gericiliktir, sendikalizm mahkûm sınıflar içinde kışkırtılan bir gericiliktir. Birisi sağda, ötekisi solda. Fakat her ikisi de gericiliktir. Kapitalizmin tekelci gericilik devrine girdiği 1900 senesinde, kozmopolit Fransız kültürünün en yüksek fikriyat tepesine çıkmış bulunan Bergson felsefesi, böylece sağlı sollu gericiliğe kıblegâh olduysa, çok mudur?” (Kitap, s. 11-12)Bergson felsefesinin gerici karakteri böyle tespit edilmekle kalmaz, onun dayandığı idealizmi ve yaymaya çalıştığı önemli terimleri de eleştirerek devam eder.Bergson felsefesinin iki önemli kavramı vardır. La Durée [Süre] ve L’intuition [Sezgi]. Felsefe birçok alt başlıkları olmakla birlikte genel olarak bu iki kavram etrafında açıklamaya çalışır insan düşünce ve davranışını. Kıvılcımlı bunlara şöyle parmak basar:“Onun [Bergson’un]da, kendisine has bazı terimleri vardır. Asıl konuya girmezden önce, bunlardan bir ikisini belirleyelim:“La Durée [Süre] : Bir şeyin var olmakta devam etmesi demektir. Bizim Bergsoncular buna daha özel olarak: Aralıksız devam eden ve devamlı değişen yaratılış anlamını verir. Daha doğrusu, bütün Bergson felsefesi bu kelimenin anlamı etrafında döner dolaşır. Yalnız bizim Bergsoncular, bu kelimeye karşılık Türkçe’de sayruret [Süre] terimini kullanırlar. Biz de başka kelime icat etmeyelim; onu kullanalım. Buna benzer bir de continuité sözü var ki, ona da deymumet [Süreklilik] deniliyor.“L’intuition [Sezgi] : Bir ilişkiyi bir bakışta kavrama yeteneği demektir ki, Bergson’da duréeden sonra aynı derecede önemli rol oynayan ikinci terim budur. Eğer Süre, varlığın bizzat kendisi ise, o varlığı olduğu gibi anlayacak olan yetenek intuition’dur. İlerde ayrıntı ve özelliklerini göreceğiz. Buna da, Türkçe’de öteden beri hads [Sezgi] denir.” (Kitap, s. 15)“Biz, Bergson felsefesini eleştirirken iki yöne önem verdik:“1- Bu felsefede en karakteristik noktaları özellikle öne çıkararak, önemlerine göre üzerlerinde durmak.“2- Bu noktaları incelerken, meseleleri genel felsefe konularına göre sınıflandırmaya uğratmak.“Mesela, Höffding’in ‘Sezgi’ bölümü gerçekte felsefenin iki ayrı konusuna, Ontoloji: Varlık kuramı ile Gnozeoloji: Bilgi kuramına dokunur. Gerçi Sezgi, Bergson felsefesinde bir ‘deva-yı kül’ [her derde deva] türünden her alana sokulur. Lakin –özellikle Bergson’un da Höffding’e gönderdiği mektupta işaret ettiği gibi- varlık kuramı, her şeyden önce ve bilgi kuramından kısmen ayrı olarak incelenmeye değer.“Buna karşılık, diğer bölümlerde yer yer bu iki konuya ait pasajlar dağınık bir biçimde bulunur.“Biz bütün bunları, daha derli toplu ve daha genel sınıflandırmaya uygun bir şekilde incelemeyi faydalı görüyoruz.“Böylece daha iyi anlatmış ve daha iyi anlaşılmış olunacağına da inanıyoruz.“Kadim Yunan’da sofizm denilen akımla sistemleşerek yeni bir şekil alan idealizm, zamanımıza kadar, çeşitli toplum seviyelerine uyarak devam edegelmiştir. Bergson, ilk sınıflı toplumdan son sınıflı topluma kadar insanlığın geçirdiği bütün tarihi devreler içinde, idealizm namı altında gelmiş geçmiş bütün sistemlerin en karışık taraflarını gayet gizemli bir ifade ile bir araya getirir. Modern pozitif ilimlerce ve artık herkesçe kabul edilmiş büyük keşif ve gerçekleri, bu gizemli ve karışık ifadenin kaygan zemini üzerine koyar. Böylece en maddi olayları esrarlı bir idealizm kisvesine büründürmeye kalkışır.“Bergson’un teorilerine ‘yeni felsefe’ adını verenler var. Gerçekte kronoloji, yani zaman ve tarih itibarıyla bu felsefe pek yeni sayılabilir. Lakin ortaya attığı esas fikirler arasında evvelce söylenmedik bir tanesini bulmak güçtür. Yalnız, Bergson, bu mahiyeti pek eski fikirlere, Paris modacılarının makasından çıkmış son moda birer kostüm giydirmiştir. ‘İşin, bizim için yalnız çulu değiştirilmiştir.’‘Mesela ‘Süre’ dediği şeye biraz yakından bakılacak olursa, maddenin diyalektiğini sofist Gorgias gibi izah etmekten başka, bu ‘Süre’nin bir anlamı olmadığı görülür.‘Sezgi’  hakkındaki bütün vaazları, Sokrat’taki ‘Kendini Bil’ prensibini başka kelimelerle tekrarlamaya varır.Kant’ın ‘Bizatihi şey’i onda ‘Anı’ kisvesine bürünüyor.Nihayet önerilerinin hepsi birden, Doğu Tasavvufunun dervişane murâkabe metotlarından ibaret kalırlar. (Kitap, s. 17)Bergsonizm kitabı hem Kıvılcımlı’nın felsefi derinliği, hem de devrimci cesareti konusunda önemli bir örnektir. Gelecek sayıda: DEMOKRASİ, TÜRKİYE EKONOMİ POLİTİKASI