27 MAYIS VE YÖN HAREKETİNİN SINIFSAL ELEŞTİRİSİ – Kıvılcımlı’nın sağlığında yayınlanıp da, onun kurduğu bir yayınevinden değil de başka bir yayınevinden yayınlanan 2-3 kitaptan biridir 27 Mayıs ve Yön Hareketinin Sınıfsal Eleştirisi. İlk olarak Nisan 1970’te ANT Yayınları yayınevinden basılmış.Kitabın ilk bölümünde Sosyalizm ve Devletçiliğimiz başlıklı uzun bir yazı var. Kıvılcımlı’nın deyimiyle daha önce adı sanı duyulmamış bir sendika yayın organında yayınlanmış olan bu yazı yitip gitmesin diye ve önemli de bulunduğundan kitabın başına alınmış. Bu yazıda Batı’da işçi sınıfının nasıl kendi özgücüyle ve devlete karşı, devletten koparak kendi sosyalizm anlayışını oluşturduğu anlatılır. Türkiye’de ise devlet eliyle kapitalizm geliştirilir gibi, devletten, devletçilikten kopmadan nasıl bağımsız sosyalizm geliştirilemeyeceği anlatılmaya çalışılır.İkinci bölüm, o tarihlerde kapanan YÖN dergisiyle ilgili. 30’lu yıllardaki KADRO dergisinin çizgidaşı YÖN dergisinin serüveni ve görüşleri tartışılır bu bölümde. Daha yazıya başlarken şu duyuru yapılır: “Otuz yıl önceki “Kadronun Kadrosu” eleştirimiz, bereket ‘sıçanlar’ın elinden yakasını kurtaramamış. Kayıp. ‘Yönün Yönü’ yazısı ise kıyıda duruyor. Onu, hiç değilse olduğu gibi vermek, yeni çaba istemiyor. Genç arkadaşlara karşı boynumuzun borcudur. Borcumuzu ödemeye çalışalım.” (s. 36)Bu değerlendirme borcu da hakkıyla ödenir aslında. YÖN dergisinin kendi verdiği rakamlara bakılarak, YÖN çıkış bildirisine imza atanların bileşimi ve sınıfsal konumları değerlendirilir: “Yönizm, Sosyal Sınıflardan % 3.5 oranında ancak ilgi görür. Bunun da yarısı (%1.75) işçidir. Sosyalizme en açık sınıf işçidir. Modern toplumda bir sosyal sınıf olmayan aydınlar Yön sosyalizminde % 96.5’durlar. Bunların % 34.8’i açık memur, % 37.05’i serbest meslekli (örtülü memur), %28.25’i öğrenci (gelecek memur) olmak üzere hepsi kapıkuludur.” (s. 38)Daha sonraki sayfalarda YÖN dergisi bildirisinden hareketle YÖN’ün Batılılaşma, İktisat ve Devletçilik başlıklı görüşleri tek tek ele alınarak eleştirilir. Bu eleştirilerin sonunda YÖN dergisine açık açık ders verilir: “Türkiye’nin şimdiki gelişim yolu, ne Sosyalizmdir, ne de Kapitalizmden başkasıdır. Bilince çıkarılacak şey: Türkiye’nin Kapitalist gelişim gidişi içinde Prusya (Asker – Banker – Yunker) yolunu mu, yoksa Amerikan (Demokratik Burjuva) yolunu mu tuttuğudur. Bu yollardan hangisi tutulursa, Türkiye’de ona uygun bir: “Sosyal Adalet’’ ve “Üretim Seviyesi” ve ‘Kalkınma’ (Felsefesi değil kendisi) ve ‘Milli Gelir’ olur. Yalana ne hacet? Kapitalist düzendeyiz. Prusya, yahut Çarlık Rusyası modeline mi uyacağız, Amerikan modeline mi?” (s. 66)YÖN dergisinin eleştirilecek yanları bir türlü bitmiyor. Kıvılcımlı da o zamanki “aydınlar” arasında bir hayli etkili olan bu sosyalizm dışı akımın etkisini iyice kırabilmek için yüklenmeye devam ediyor:“Yönizm, çalışmaya kazanç sağlayan bir Devletçilik düşündüğü için, sınıflı toplumun düşünürüdür. Sosyal sınıfların erimediği bir Toplumda yeryüzü iki tip ‘Devletçilik’ biliyor: 1- Kapitalist Devlet: Finans – Kapitalist hegemonyasında, Tefeci Bezirganlarla hacıağa, eşraf ve benzerlerinin kazançlarını yükseltir. 2- Sosyalist Devlet: İşçi Sınıfı hegemonyasında, köylü, esnaf, aydın küçük burjuvaların kazançlarını yükseltir. Bu iki tip dışında bir Devlet ve Devletçilik, kızgın çöl yağmuru kadar bile ömürlü olamıyor. Yönizm, Devletin karakteristiğini ‘kazanç yükseltici’ saymakla, daha ömürlü bir ‘yeni’ Devletçiliği, kuruntu evinden (hayalhanesinden) başka nerede ‘Bilim ve Tarih ışığına’ kavuşturabilir?( s. 75)YÖN dergisi çizgisinin kıyasıya eleştirildiği bu uzun bölümü son bir alıntıyla noktalayalım:“Marksizm’in Alfabesi, insanı kolay sapıtmalardan koruyacak en sağlam pusuladır. O pusulanın ibresi, Emek -İşçi’dir. Emek kavramını bütünüyle incelemeden hiçbir ekonomi problemi nasıl çözülemezse, İşçi Sınıfı bütünü ile araştırılmadıkça hiçbir sosyal ve politik problem de çözülemez. Örneğin, DEĞER sözcüğünü mü ağzımıza alıyoruz? Toplumda emekten başka değer kaynağı yoktur. Bunu hatırlamak ve hatırlatmak kimsenin gücüne gitmemelidir. Antika eserlerin, Toprağın değeri yok, arz ve taleple beliren fiyatı vardır. Devletçilik de öyle. Bezirgan Devletçiliği ise, Emeğin değere dönmesini savunur. Ama emeğin değerini (yani bir malın içinde buharlaşan emek miktarını) dünyada hiçbir Devlet ne yükseltebilir, ne alçaltabilir.” (s. 81)Bundan sonraki üç bölüm daha çok 27 Mayıs siyasi ihtilalinin ve ihtilalcilerin yazdıklarının yorumlanmasına ayrılmıştır. Kıvılcımlı bu bölümlerde o zamanlar anılarını yayınlamış olan MBK mensuplarından özellikle Dündar Seyhan’ın “Gölgedeki Adam” adlı kitabından yararlanmıştır.27 Mayıs incelemesine daha girilirken Vatan Partisi ile paralellikler kurulur:“27 Mayıs, denildi mi, göz önüne hemen 9 Subay olayı gelir. 9 Subay olayı, 27 Mayıs’ın başarısız bir provasıdır. 1960 Devrimini yapanlar, 6 yıldan beri nasıl canlarını dişlerine takarak ihtilal hazırladıklarını söylerler. Demek ihtilal hazırlığı 1954 yılı, tam Vatan Partisi’nin kurulduğu yıl başlamış.“1957 yılı, ihtilalci 9 Subay ile Vatan Partililer Harbiye’de tutuklandıkları zaman, birbirlerinden tüm habersizdiler. Vatan Partililer mi, 9 Subay mı daha çok işkence çektiler? Kestirilemez. Vatan Partililerden, 7 – 8 ay geceli gündüzlü gün ışığı görmeyen, karanlık mezar darlığında hücrelerinde, sağlam dişlerinin peynir gibi kırıldığını görenler oldu. Vatan Partisi de, 9 subay da beraat ettiler.”(s. 129)Burada bir de anektod aktarır Kıvılcımlı. Hükümeti devirmek üzere toplantılar yapan genç subaylar, devirme ve biçimleri üzerine uzun tartışmalar sonucu anlaşmışlardır. Yorgun bir biçimde dağılacaklarken içlerinden biri sorar: “ Yalnız ihtilal başarı ile sonuçlanır sonuçlanmaz ne yapacağız?”İhtilal girişimcileri bunu hiç düşünmemişlerdir. Bu soruyu sorulmamış sayarak dağılırlar. Kıvılcımlı bunun ardından tarihi bir ders verir:“’Hükümet’, ‘Düzen’ demek İKTİDAR demektir. Politikada ‘İktidar’ büyülü, mistik bir küçük burjuva ‘bilim kategorisi’ değildir. Doğrudan doğruya, şartsız kayıtsız ve yalnız SOSYAL SINIF egemenliği demektir. Özünde ondan başka hiçbir şey değildir. Bilimin nesnel ve somut verisi budur.“Sınıf egemenliği çok kez Sınıf Diktası (Tahakkümü) ile karıştırılır. Bunu özellikle en şöven diktacı olan Finans – Kapital karıştırır. Maksadı açıktır. Fahişenin kendisini namuslu göstermek için bütün mahalleyi fuhuşla suçlayışı olağandır. Finans – Kapital de, kendi kimi ‘Demokratik’ maskeli sınıf diktatörlüğünü açıklayanları Dikta ile suçlar.“İktidar ne zaman Tahakkümdür? Bir avuç sömürücü azınlık, çoğunluğu aldatma veya zorla kendi oyununa getirirse, o zaman tahakkümdür. İster Faşist, ister Demokrat olsun, Finans – Kapital hiçbir vakit çoğunluğu sömürmekten cayamaz. Finans – Kapital iktidarı her zaman tahakkümdür.“Modern Toplumda burjuva tahakkümüne karşı çıkan tek İKTİDAR alternatifi, Proletarya Sosyalizmidir. Proletarya da azınlıktır. Ama sömürücü bir sınıf değildir ve kendisinin sömürüden kurtulması için, yeryüzünde hiç kimsenin sömürü ve dolayısı ile de tahakküm altında kalmaması gerektiğine inanır. Onun için, daha ilk adımında, Finans – Kapital tahakkümüne karşı bütün köylü, esnaf, aydın tabakalarını hatta burjuva liberallerini ve bütün insanlığı çağırır.“27 Mayıs Devrimcileri bu çok aşırı basit gerçekliği akıllarına getirmeden bir iktidarı devirdiler. Devrilen Finans – Kapital iktidarı mıydı? Açıkça oydu. 27 Mayısçılar öyle sanmadılar. ‘Kişileri’ devirdiklerine inandılar. O kişi kuklaları oynatan Sınıfları görmediler.” (s. 131) İşte 27 Mayıs’ın amorti olmasının en büyük nedeni. Bir sınıfa dayanmadan, sınıf örgütü tarafından güdülmeyen her hareket eninde sonunda toplumda örgütlü olan sınıfın kontrolüne girer. Kıvılcımlı’nın 5 Mart 1971 günü Ankara Hukuk Fakültesi amfisinde verdiği “Durum Yargılaması” konferansında bir soruya verdiği cevapla noktalayalım bu yazıyı:“ İktidar sistemi, 27 Mayıs’ın ister istemez bilinçsiz halkın Vurucu Gücüyle DP biçiminde devrilmiş olmasına rağmen, ondan sonra, sınıf savaşı ve sınıf bilinci olmadığı için, devrimci gücümüzün, vurucu devrimci gücümüzün adeta kendisi de farkına varmaksızın, hazırca tekrar bir Finans-Kapitale iktidarı devretmesi biçiminde, AP iktidarı şekline girmiştir.” (Durum Yargılaması, s. 67-68)