ANAYASA TEKLİFİ “Hakimiyet kayıtsız şartsız ÖRGÜTLENEN milletindir.” (Anayasa Teklifi madde 3)İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Kürsüsü hocası Ord. Prof. Hüseyin Naili Kubalı yeni bir Anayasa hazırlanması için siyasi partilere ve sorumluluk duyan vatandaşlara bir çağrı yayınlar. 11 Nisan 1956 günkü gazetelerde yayınlanan çağrıda, siyasi partilerin ve vatandaşların yeni bir Anayasa konusunda görüşlerini Hüseyin Naili Kubalı’ya iletmeleri istenir.O zaman Vatan Partisi Genel Başkanı olan Dr. Hikmet Kıvılcımlı da katılımın son günü olan 15 Haziran 1956 günü teklifini hazırlayıp, Kubalı’ya ulaştırır. Bildiğimiz kadarıyla da başka görüş ve teklif ulaştıran olmamış. Dolayısıyla Kubalı’nın tartışma ve sentez bir teklif oluşturma hevesi de kursağında kalmış. 1957 yılında yayınladığı bütçe eleştirisi kitapçığı olan Siyasetimiz eserinde bu konuda şunları diyor:“Vatan Partisi bir yıldan beri ANAYASA PROJESİNİ Üniversitenin potasına atmış bulunuyor. Oradaki teklifler açık: TEŞRİ [KANUN YAPMA] YETKİSİ: Milletvekillerinin 4 yıl istediklerini yapması olmamalıdır. Vekaletname veren ASIL millet, kendi vekillerinin yanlışlarını ne zaman görürse işe karışabilmelidir (Referandum). İCRA ve KAZA yetkileri, mademki “MİLLET NAMINA” kullanılır, DOĞRUDAN DOĞRUYA milletten VEKALETNAME almalıdır. Bu da HÜKÜMET ve ADALET organlarının da meclis gibi SEÇİMİYLE olur. O zaman ne meclisin KANUN DİKTATÖRLÜĞÜ, ne bu kanunları tatbik eden İDARECİ ve HAKİMLERİN emniyetsizliği kalır.” (Siyasetimiz, s. 40)1960 İhtilali’nin hemen ardından Kıvılcımlı Milli Birlik Komitesi üyelerine hitaben iki açık mektup yayınlar. Daha sonra II. Kuvayımilliyeciliğimiz adıyla kitaplaştırdığı bu açık mektupları yayınladığı sırada 1956 yılındaki Anayasa Teklifi’ni de Suat Şükrü ismiyle kitaplaştırarak Milli Birlik Komitesine sunar.Anayasa Teklifi broşürü başlıca 3 bölümden oluşur. Birinci bölümde madde madde çağdaş bir Anayasa’da olmasını düşündüğü ilkeleri sıralar. Bu ilkelerin bir kısmı bugün aşılmış olabilir, savunulamaz durumda olabilir ama Kıvılcımlı’nın Anayasa Teklifi ile bize anlatmaya çalıştığı şey, devletin nasıl toplum hayatını baskı altında tutan bir aygıt olmaktan çıkarılıp, yağı biten kandil gibi sönebileceğini göstermektir. Yazımızın girişine aldığımız cümlede örgütlü olmayı Anayasa hükmü haline getirdiğini görmüştük: “Hakimiyet kayıtsız şartsız ÖRGÜTLENEN milletindir.” Demişti daha 3. maddede.Mahkemeler seçimle gelir: “YARGILAMA Hakkı, milletçe doğrudan doğruya seçilen YÜCE MİLLET MAHKEMESİ ile Yüce Mahkemenin denetlediği ve halkın yer yer [yerel olarak] seçtiği MİLLET MAHKEMELERİ tarafından, mutlak bir bağımsızlık ile yalnız millet adına ve kanunların her derecesinde anayasa hükümlerine bağlı kalınarak kullanılır. (Madde 6)Kapitalist sistemleri, kişi rolünü ve tapıncını kışkırtıcı makam ve mevkileri yerine kollektif yönetimler önerilir:“Mahalli yönetimlerde eski Vali, Kaymakam, Nahiye Müdürü ve Muhtarlıklar kalkar. Onların yerine Batıdaki demokratik örneklerine göre KAMU esaslarına uygun İL HEYETLERİ, İLÇE HEYETLERİ, BELDE HEYETLERİ, MAHALLE HEYETLERİ, KÖY HEYETLERİ kurulur.” (Yürütme Bölümü madde 3)Devletin kurduğu kendi İktisadi Teşekkülleri bile REFERANDUM esaslarına göre ve kendi SENDİKALARI tarafından yapılacak plan ve bütçelerle çalışırlar. (Yürütme madde 2, abç)“Onaylanmak şartıyla mahalli menfaatlere dair bütün meseleler, bütçe ve hesaplar ve bunlara dair yayın ve ilanlar mahalli heyetlerin yetkisi içine girer.” (Yürütme 3)Bugün birer firavunluk makamı kadar dokunulmaz olan bakanlıklara ilişkin şu belirlemeler çok ilginçtir:“Seçilen bakanlar aralarından Başbakanı seçerler. Başbakan seçimi her yıl yenilenir. Bakanlık örgütleri kanunla belirtilir. Bakanların yetkileri ve sorumlulukları, en üst makam olmakla beraber, şahsi durumları sendikalı memurunkinden farklı değildir. Maaşları milletvekili maaşını geçemez. Harcırahları en mütevazı mevki üzerinden hesaplanır. İki saatten uzak mesafelere, konaklama sağlanır. Emeklilik, normal memur hizmetinden farklı ve ayrıcalıklı olamaz.” (Yürütme 6)Günümüzde yargı bağımsızlığının hiç olmadığını hepimiz her gün görüyor, yaşıyoruz. Adliye mekanizması yürütmenin etkisinde, hatta hükümetin kolluk kuvvetlerinin denetiminde ve yönetiminde görev yapmaktadır. Oysa en kıytırık burjuva demokrasisinde bile yargı bağımsızlığı, sistemin aldatmacalarının sürmesi için bile olsa gözetilir. Oysa bakın Kıvılcımlı’nın teklifindeki güvencelere:“3- HÂKİMLER: Adli sınıfa mensup bütün hâkimler, genel toplantı halinde bulunan seçmenler tarafından seçilirler. Davranışları kanuna aykırı olmadıkça, hiçbir sınırlamaya uğramazlar ve bir tazminat alırlar. Bütün mahkemelerin hâkimleri ancak millet referandumu ile veya bir mahkemenin hükmü ile azledilebilirler. Hâkim, ancak rızasıyla yer değiştirip emekliye ayrılabilir.“4- SAVCILAR: Askeri ve sivil hukukçulardan Yüce Mahkeme tarafından seçilirler. Adalet Bakanı ile aynı rütbede olurlar.” (Yargı, 3-4)Rızası olmadan tayin edilemeyecek, halk tarafından saçilmiş hakimler ve bakan yetkisinde savcılar. İşte bize bağımsız yargının nasıl olacağının işaretleri.Mahkemelerde yerinde görülme (Bindirilmiş Mahkemeler) ve yerinden jüri sistemi geçerli olacaktır:“Jüri lehte karar verdi mi, ancak adi hukuk (common law) kurallarına uyularak dava tekrar incelenebilir. Jüriler çabuk ve aleni olup, şahitleri karşılaştırır ve savunma avukatını dinlerler. BİNDİRİLMİŞ MAHKEMELER daima jürili olurlar.” ( Yargı, 5)“Adaylar (mahkeme) HUKUK SENDİKALARI tarafından gösterilir: “Olağanüstü” ve özel mahkeme kurmak yasaktır. Askeri Mahkemeler, hiçbir sebeple orduya mensup olmayanları yargılayamaz.” (Yargı 1)Bu maddeler yazıldığında 27 Mayıs ihtilali de, 12 Mart ve 12 Eylül faşizmleri de yaşanmamıştı.Burada asıl dikkat çekici olan, yargı bağımsızlığının teminatının da yine bağımsız yargı tarafından sağlanmasıdır. Mahkeme üyeleri, Hukuk Sendikaları tarafından yani örgütlü hukukçular tarafından gösteriliyor ve yine örgütlü olan halk tarafından doğrudan seçiliyor. Öyle bakan makan alamıyor görevden hakimi. Ya başka bir mahkemenin kararı, ya da kendisini seçen halkın yeni bir referandumu ile azledilebiliyor.Değişik maddelerden birkaç çarpıcı cümle daha sıralayalım:“ Siyaset ve basın davaları mutlak surette açık oturumlarda görülür. Yargılama süresi, iki yıla kadar hapis davalarında 4 aylık, daha fazlasında 1 yıldan uzun soruşturma süremez. Üç celseden fazla uzatılamaz.” (Yargı 7)“Hiç kimse tecrit edilemez. Herhangi cinai davada, hiç kimse kendi aleyhinde tanıklığa zorlanamaz.” (8)“Siyasi suçlular ve hürriyeti elinden alınmış durumda iken suç işleyenler geri verilemez. Siyaset ve basın yayın suçlarında sabıka damgası olamaz.” (10)Sonraki bölüm VATANDAŞ GÖREV-HAK-ÖZGÜRLÜKLERİ başlıklıdır. Bu bölümde vatandaşların hakları sayılırken, o hakların özgürce kullanılması için tüm vatandaşlara düşen görevler de sıralanır. Sadece başlıklarını anmak bile yeter: SİYASETLE UĞRAŞMAK, ÖRGÜTLENMEK, YALANDAN UZAK KALMAK, İŞSİZ KALMAMAK, DİNLENMEK, UCUZLUK VE RAHATLIK, MEŞRU MÜLKİYET EDİNME, TOPLANMA, BEDENCE VE RUHÇA SAĞLIKLI OLMA. Bütün bunlar sadece hak olarak sayılmazlar Anayasa Teklifi’nde. Her hak aynı zamanda bir görevdir de. Bu arada “DEVLET MALİYESİNDE gizli açık enflasyon yasaktır. Her ne pahasına olursa olsun, bütçe açığı verilmeyecektir.” Cümlesini de anmadan geçmeyelim.Kitabın ikinci ana bölümü ise, Birinci Meclis Tutanaklarındaki Anayasa tartışmalarına ayrılmıştır. Bu bölümde özellikle Anayasa’da mesleki temsiliyetler üzerinden bir toplum yapılanmasını savunan İzmir Milletvekili Mahmut Esat Bozkurt’un uzun konuşması aktarılır. Bu aktarımla Anayasa Teklifi’ne tarihsel bir bağ kazandırılmaya çalışılır.Teklif burada biter ve İstanbul Üniversitesi’ne, Hüseyin Naili Kubalı’ya verilir. Ancak daha sonraki yıllarda, yani 27 Mayıs İhtilali sonrası Milli Birlik Komitesi üyelerine verilmek ve halka kitap olarak dağıtılmak üzere basılırken 2 sayfalık bir SONSÖZ yazılıp eklenir. Nihayet bu eser de, “Bu kitapçığı fakir kunduracı oğlu ALİ İHSAN KALMAZ, Demiryolu işçisi oğlu TURAN EMEKSİZ, Demiryolu işçisi oğlu NEDİM ÖZPULAT’lara armağanlamayı namusluluk borcu biliriz”denerek 30 Nisan 1960 şehitlerine adanır. Tıpkı Soğan Ekmek Kongresi gibi.